İstanbul: “Yerel-Bölgesel Politikaların Planlanmasında Söz Hakkımız: Kanal İstanbul Projesi”
Bölgesel ve Yerel Demokrasi Projesi’nin (2013-2016) İstanbul alt bölgesindeki (TR10 bölgesi) izleme gezisi ve toplantısı 11 Ekim 2014 günü gerçekleştirildi. Sabah, Kanal İstanbul projesi güzergahında yapılan izleme gezisinden sonra öğleden sonra Arnavutköy’deki Durusu Clup Hotel’de “Yerel-Bölgesel Politikaların Planlanmasında Söz Hakkımız: Kanal İstanbul Projesi” başlıklı toplantı gerçekleştirildi. Kanal İstanbul projesinin diğer mega projelerle birlikte İstanbul’da ve Marmara Denizi ve Karadeniz dahil olmak üzere tüm Marmara bölgesinde yapacağı tahribatın etkileri değerlendirildi.
Projenin TR10 bölgesindeki çalışması 4 bölümde yürütüldü. Sabah yapılan 1. Bölümde Kanal İstanbul Projesi güzergahı boyunca yapılan yerinde izleme gezisinde, Proje Koordinatörü Emel Kurma toplantıyı açarak, projenin kapsamını ve hedefini katılımcılara aktardı. Ardından proje araştırmacısı Yaşar Adanalı güzergah boyunca görülen yeni yapılaşmalar ve açıklanan Kanal İstanbul projesi hattı üzerine bilgi vererek “İstanbul’un Anayasası” olarak anılan 2009 tarihli Çevre Düzeni Planı’nın genel stratejisi, öngörüleri ve sorunları hakkında konuştu. Sazlıbosna köyünde mola verilerek proje vadisi tepeden izlendi. Moladan sonra kim tarafından üretildiği belli olmayan “Kanal İstanbul Projesi Tanıtım Filmi” izlendi ve yorumlandı.
İzleme gezisinin tamamlanmasından sonra Arnavutköy’deki Durusu Clup Hotel’de yapılan 3 ayrı oturumla, Kanal İstanbul projesi bütün yönleriyle ele alınmaya ve olası tahribat ve etkileri değerlendirilmeye çalışıldı, yerel/bölgesel politikaların belirlenmesinde yurttaş katılımının imkan ve yöntemleri ele alındı.
Saat 12.30’da toplantının yapılacağı otelde öğle yemeği yendi ve toplantının öğleden sonraki oturumu saat 13.30’da başladı.
Öğleden sonra “İstanbul üzerine farklı tasavvurlar, farklı planlar…” başlıklı ilk oturumda
Yaşar Adanalı, İstanbul bölgesine dair genel resim ve yerel gündemlerin bir özet analizini, araştırma verilerinden üretilen infografik desteğiyle katılımcılara sundu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Politikaları ve Yönetimi Araştırma Merkezi’nden Asu Aksoy, Atelier İstanbul’un, Arnavutköy bölgesindeki su havzalarının korunması üzerine alternatif bir önerinin aktarıldığı “Sosyal, ekonomik, kentsel dönüşüm ve sürdürülebilir kent-doğa ilişkisi üzerine: Arnavutköy” başlıklı 2012 yılı bienal çalışmasını sundu. Ardından şehir plancısı ve megaprojeleristanbul.com sitesinin tasarlayıcısı Murat Tülek, İstanbul’un mega projeleri: “Megaİstanbul” sitesinin tanıtarak şehrin mega projelerindeki son durumu özetledi.
“Kanal İstanbul projesinin bölgeye etkileri ne olacak?” başlıklı oturumun açılış konuşması Koç
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Çağlar Keyder tarafından yapıldı. Bu bölümde,
Kanal İstanbul’un ilk elden görünür üç kuvvetli etkisi değerlendirildi:
1. Kanal İstanbul Projesi’nin, yörede yaşayan insanların yaşam standartını yükselteceği yönündeki iddiaların, yöre halkının bir kısmının projeye olumlu bakmasına yol açması konusu ele alındı. Kanal İstanbul güzergahı ve çevresinde arazi sahibi olan yurttaşların, proje nedeniyle mülklerinin daha da değerleneceğini, bunun da kendi zenginliklerini artıracağını beklentisine işaret edilerek bu beklentilerin, yöre sakinlerinin pojeye karşı daha tepkisiz ve etkisiz kalmasına yolaçabileceği vurgulandı.
2. İstanbul diğer metropollerle hatta “üçüncü dünya” şehirleri ile karşılaştırıldığında nüfus yoğunluğu bakımından pek çok metropolden daha az bir büyükşehir nüfusuna sahip oyduğu belirtilerek, İstanbul’un, bu projenin gerçekleşmesi ile gerek yerleşik nüfus açısından gerekse bölgeye çekeceği istihdam göçü açısından büyük bir nüfus yoğunluğuna ulaşacak olması, “küresel/metropoliten şehir” kimliğinin altının çizilmesi kimi kesimler açısından ilk elden kulağa hoş gelse de, zaten birçok kentsel sorunla yüzyüze olan kentin devasa sorunlar yumağı içinde boğulacağına işaret edildi. Bu karmaşanın, kentin yönetim biçimi ve yöntemlerinin giderek daha karmaşık ve temsili hale gelmesine yolaçabileceği aktarıldı.
3. Bu ve bunun gibi sorunların yanında, Kanal İstanbul Projesi’nin mevcut iktidarın sonu gelmeyecek bir siyasi yatırım projesi olması nedeniyle ısrarla savunacağı gerçeğinin de altı çizilerek, projeye karşı yürütülecek savunuculuk çalışmalarının daha stratejik bir ittifaklar ve yöntemler çerçevesinde ele alınmasının elzem olduğu belirtildi.
Bu açılış konuşmalarından sonra katılımcılar, Kanal İstanbul projesindeki kamu yararı ve yerel/bölgesel politikaların belirlenmesinde vatandaşın katılımının eksenleri üzerinden tartıştılar. Bu tartışmadan çıkan ana başlıklar şöyle:
- Proje ekonomik rasyonalite açısından geçeri değil. Daha çok rant ve harfiyat projesi.
- Yeraltı suları kara günler içindir, kanal projesi yeraltı sularını yok edecek.
- Kanal projesi (Terkos dışındaki) bütün barajları gözden çıkartmakta. İstanbul’da kişi başı 2,5 milyon metreküp su tüketiliyor. Bu projenin yolaçacağı su kaynaklarının yokolması nedeniyle İstanbul’un bütün suyu kent dışından getirilmeye mahkum olacak.
- Kanal İstanbul Projesi, gerek yaratacağı arazi rantı gerekse istihdam boyutu açısından çevre halkının bir kısmı tarafından makbul karşılansa da bu projenin uzun vadede yaratacağı devasa ekolojik ve ekonomik sorunlara işaret edilmesi önem taşıyor.
- Kanal İstanbul Projesi’nin propoganda malzemelerinin ve iktidar tarafından sunumunun halkta muazzam bir büyüklük ve merak uyandırdığı, bu nedenle de projenin aynı zamanda önemli bir iletişim projesi olduğu vurgulandı. Bu nedenle projenin olumsuzluklarından çok, olumlu alternatif projeleri üretilmeli, konuşulmalı.
- Kanal İstanbul proje alanı, organik tarım merkezi olabilir. Çünkü konutun metrekaresi ile organik besinin kilogramı karşılaştırılamaz.
- Kanal bölgesinin nasıl bir yapılaşmaya dönüşeceğini ortaya çıkarılmasının, eski İstanbulluların nefes almasına izin vermeyecek kapalı sitelere dönüşecek olmasının altı çizilmesi gerekiyor.
“Kanal İstanbul projesinin hazırlanma süreci ve sivil katılım mekanizmaları” başlıklı oturumdan notlar:
- Vatandaşın bilgi edinme hakkının ihlali söz konusu. Projeler daha fikir aşamasında iken kamuya sarih biçimde duyurulması sorumluluğu her platformda hatırlatılmalı.
- Projenin iklim değişikliği ve bölge turizmi üzerine etkileri ele alınmalı.
- Kanal İstanbul’un bir vaat iletişimi var, bir taraftan parmak iletişimi yaparken diğer yandan vaat iletişimi yapılmalı. Yani Kanal İstanbul olmazsa ne olur, kentin meseleleri hangi proje ile çözülür konuları konuşulmalı.
- Kanal projesinde, Boğaz elitizmine karşı, üst sınıf nefretine karşı yeni bir boğaz vaadi söz konusu... İstanbul’a göç eden insanlar artık orta sınıf bir kitle; bu insanlar nerede oturacak, nereye yerleşecek? Kanal yapılacaksa, boğaz nasıl kullanılacak; eğer içinden tankerler geçmeyecekse nasıl değerlendirilecek? Bu projeyi oluyormuş gibi düşünürsek, coğrafi-sosyolojik açıdan ne tür sonuçları doğuracağını konuşmamız lazım. İstemediğimiz türden bir kutuplaşma yaratır mı? Senaryolar oluşturmalı… Eğer salt bir tüccar mantığı ile değil, başka tür kamu yararı, büyüme mantığıyla planlanıyorsa bu proje, eleştirilerimizi arkasındaki mantık ile planlanan arasındaki uyumsuzluğu ortaya çıkararak geliştirebiliriz.
- Bu bölgede kanaldan ziyade bir imar hareketi yaşanacak. 2009 planının öngördüğü şekilde merkezdeki mevcut nüfusun yer değiştirmesi söz konusu; Bağcılar’da, İkitelli’de yaşayanları nereye taşıyacaklar? Bu tür projeler tamamen birkaç kişinin, şirketin spekülasyonunda yürüyor, bilgi taleplerimiz karşılanmıyor, belediyeler asla meslek odalarıyla (ŞPO) bir araya gelmiyor. Hiçbir bilgimizin olmadığı bu tip projeleri bize dayatamazlar, en önce buna karşı çıkılmalı.
- En güçlü hukuki kaynaklardan biri olan Danıştay kararlarının uygulanmadığını biliyoruz. Yerel halkın mücadelesinden kopuk bir hukuki mücadele işe yaramayacaktır. Kanal projesinde kamu yararı çok net değil; hukuksal mücadele oradan doğru kurgulanabilir. Önemli bir engel dava edilecek plan ve projelere nasıl ulaşacağımız… Belediyelerin stratejik planlarını katılımcı modelle oluşturmaları gerektiği ile ilgili bir mevzuat var; ama katılıma ilişkin hükümler dağınık… İmar yetkileri dağıtıldığı için, haberdar olma kanallarımız tıkandı, söz söyleme şansımızı da böylece yitiriyoruz. Katılım mekanizması hukukumuzda düzenlenmediği için manipüle edilebilecek bir alan aynı zamanda. Kamu yararı kamu hukukunun en somut dayanağıdır ama katılım hiçbir zaman oylama demek değildir, hala kamu gücü devlettedir. Şu anda ÇED Yönetmeliği’nde var olan bir usul var. Toplumda o projeden etkilenen çıkar grupları bir araya gelip karşı çıkarsa, kamu cevap vermek zorunda hukuki olarak.
- Bu mevzuatla katılım sağlanamaz; katılım çoğu zaman kamu kurumları tarafından basit bir usul olarak algılanıyor; zorunlu bir prosedür…
- Toplantımıza davet edilip katılmayan kamu kurumlarına kınama yollanabilir. Ya da bu toplantının raporu katılmayan kamu kurumlarına gönderilebilir.
TOPLANTI KATILIMCILARI KURUM ve KURULUŞLAR
Helsinki Yurttaşlar Derneği
İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Politikaları ve Yönetimi Araştırma Merkezi
Doğuş Üniversitesi İİBF Ekonomi ve Finans Bölümü
Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Myra Ajans
MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Şehir Plancıları Odası
İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Açık Radyo
İstanbul Hepimizin Girişimi
Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi
Dayanışma Atölyesi
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü
Zaman Gazetesi
Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü
Taraf gazetesi
Birgün gazetesi
Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
İMC TV/Yeşil Bülten
İstanbul Politikalar Merkezi, Yeşil Gazete
İstanbul Hepimizin Girişimi, Sulukule Platformu
Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği Kültür Turizmi Komitesi Başkanı
Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi